Türk şiirinin en büyük isimlerinden biri olan Nazım Hikmet Ran, yalnızca eserleriyle değil, hayatı ve mücadelesiyle de hafızalara kazınmış bir isimdir. Hem Türkiye’de hem de dünyada “romantik devrimci” kimliğiyle tanınan Nazım Hikmet, şiirlerinde aşkı, özlemi, özgürlüğü ve umudu en güçlü biçimde dile getiren şairlerden biridir. Hayatı zorluklar, sürgünler, hapisler içinde geçmiş olsa da, onun kalemi asla susmamış; şiiri, tiyatrosu, romanları ve mektuplarıyla insanlığa ışık olmaya devam etmiştir.
Erken Yaşamı ve Ailesi
Nazım Hikmet, 15 Ocak 1902’de Selanik’te dünyaya geldi. Ailesi entelektüel bir çevreye sahipti. Annesi Celile Hanım ressam, babası Hikmet Bey ise diplomattı. Bu ortam, küçük yaşlardan itibaren Nazım’ın sanata ve düşünceye ilgi duymasına zemin hazırladı. İlk şiirlerini henüz çocukken yazmaya başladı. İstanbul’da Galatasaray Lisesi ve Heybeliada Bahriye Mektebi’nde eğitim gördü. Fakat sağlık sorunları nedeniyle denizcilik hayatı kısa sürdü.
Moskova Yılları ve Fikir Dünyasının Şekillenmesi
1921’de Anadolu’ya geçerek Kurtuluş Savaşı’na katılmak isteyen Nazım Hikmet, burada idealist bir genç olarak Mustafa Kemal’e destek olmak amacıyla çalışmak istedi. Ancak daha sonra soluğu Moskova’da aldı. Burada Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi'nde eğitim gördü. Sovyetler Birliği’nde geçirdiği yıllar, onun hem sanat anlayışını hem de siyasal duruşunu kökten etkiledi. Mayakovski gibi Rus fütürist şairlerden esinlenerek serbest ölçüyü Türk şiirine kazandırdı. Aynı zamanda Marksist ideolojiyle tanıştı ve ömrü boyunca işçi sınıfının yanında durmaya karar verdi.
Türkiye’ye Dönüş ve Hapis Yılları
1924’te Türkiye’ye dönen Nazım Hikmet, yazdığı şiirlerle, oyunlarla kısa sürede dikkatleri üzerine çekti. Ancak devrimci fikirleri, onu dönemin siyasi atmosferinde hedef haline getirdi. 1925’ten itibaren defalarca gözaltına alındı, yargılandı ve hapis cezası aldı. Hayatının yaklaşık 17 yılı çeşitli hapishanelerde geçti. Bursa Cezaevi yıllarında yazdığı şiirler, mektuplar ve roman taslakları edebiyatımız için paha biçilemez eserlerdir.
Nazım’ın Bursa Cezaevi’nden yazdığı mektuplar, özellikle Piraye’ye olan aşkını ölümsüz kılan satırlarla doludur. Bir yandan memleket hasretiyle yanarken, bir yandan da umudunu kaybetmemeye çalışan bir adamın iç sesi vardır o satırlarda.
> “En fazla bir yıl sürer,
yirminci asırlarda ölüm acısı...
Ölüm bir ipte sallanmaktır Koca Sinan’da,
ve sehpada çürüyen cesedin ardından
gözyaşı dökmek dostlarının
ama sonra unutmaktır.”
Sürgün Yılları
1950’de dünya çapındaki kampanyalar ve Türkiye’deki baskılar sonucu serbest bırakıldı. Ancak kısa süre sonra askere çağrılması ve olası bir suikast tehlikesi onu yurtdışına kaçmaya zorladı. 1951’de gizlice Sovyetler Birliği’ne geçti ve bir daha memleketine dönemedi. Ömrünün sonuna dek Moskova başta olmak üzere çeşitli ülkelerde sürgün hayatı yaşadı. Bu yıllarda birçok uluslararası barış kongresine katıldı, yeni eserler kaleme aldı.
En büyük hasreti ise memleketiydi. Ünlü şiiri “Memleketimden İnsan Manzaraları”, onun bu özleminin en derin örneklerinden biridir.
Sanatı ve Türk Edebiyatına Katkısı
Nazım Hikmet, şiirde serbest nazımı kullanarak büyük bir yenilik yaptı. Türk şiirini hece ölçüsünün kalıplarından kurtararak daha çağdaş bir forma kavuşturdu. Onun şiirlerinde konuşma dili, halk deyişleri, masallar, türküler, destanlar iç içe geçmiştir. “Kuvâyi Milliye Destanı”nda olduğu gibi ulusal mücadeleyi destansı bir dille anlattı. Öte yandan aşk, yalnızlık, insan sevgisi gibi evrensel temaları da büyük bir ustalıkla işledi.
Nazım Hikmet yalnızca şair değil; aynı zamanda tiyatro oyunları, senaryolar, romanlar, masallar yazan üretken bir sanatçıydı. Örneğin “Taranta Babu’ya Mektuplar” adlı eserinde, faşizmin yükselişine karşı güçlü bir eleştiri getirdi.
Ölümü ve Mirası
Nazım Hikmet, 3 Haziran 1963’te Moskova’da bir kalp krizi sonucu hayata gözlerini yumdu. Vasiyeti memleketine gömülmekti ama bu dileği gerçekleşmedi. Moskova’daki Novodeviçi Mezarlığı’na defnedildi. Mezar taşı başında bugün bile Türkler ve dünyanın dört bir yanından insanlar onu anmaya devam ediyor.
Şairin “En güzel deniz: henüz gidilmemiş olandır.
En güzel çocuk: henüz büyümedi.
En güzel günlerimiz: henüz yaşamadıklarımız...” dizeleri, onun umut dolu dünya görüşünün en güzel özetidir.
Bugün Nazım Hikmet
Nazım Hikmet, hem Türkiye’de hem dünyada şiirleri en çok çevrilen Türk şairidir. UNESCO, doğumunun 100. yılında onu “Dünya Kültür Mirası” olarak ilan etmiştir. Şiirleri hâlâ yeni nesiller tarafından okunuyor, besteleniyor, tiyatrolarda, filmlerde hayat buluyor. Onun memleket, aşk, barış ve özgürlük üzerine söyledikleri bugün bile yolumuzu aydınlatıyor.
Son Söz
Nazım Hikmet’in yaşamı bize gösteriyor ki, sanat ve fikir insanı her türlü baskıya rağmen üretmeye devam edebilir. O, sadece Türk şiirine değil, insanlığın ortak vicdanına hitap eden büyük bir şairdir. Nazım Hikmet’i anlamak; onun eserlerini okumakla, onun memleket sevgisini, insan sevgisini yüreğimizde hissetmekle mümkün.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder