Türk edebiyatının en üretken ve derinlikli yazarlarından biri olan Attilâ İlhan, şiirleri kadar romanlarıyla da adından söz ettirmiş bir edebiyatçıdır. Onun roman külliyatı içinde en özel yere sahip olanlardan biri hiç kuşkusuz “Aynanın İçindekiler” adlı yedi kitaplık serisidir. Bu seri, Cumhuriyet’in ilk yıllarından başlayarak Türkiye’nin sosyal, siyasal, kültürel panoramasını bireylerin yaşam öyküleri üzerinden ustalıkla yansıtır.
Attilâ İlhan bu seriyle, adeta toplumun bir “ayna”sını tutar. Aynı zamanda bireylerin iç dünyalarının da bir “ayna”sıdır bu eserler. Serinin adı da zaten bu çok katmanlı anlam dünyasına işaret eder. Gelin bu benzersiz seriyi birlikte daha yakından tanıyalım.
Seriyi Oluşturan Romanlar
“Aynanın İçindekiler” serisi toplam yedi romandan oluşur. Sırasıyla:
1. Bıçağın Ucu (1973)
2. Sırtlan Payı (1974)
3. Yaraya Tuz Basmak (1978)
4. Dersaadet’te Sabah Ezanları (1981)
5. O Karanlıkta Biz (1988)
6. Allah’ın Süngüleri: Reis Paşa (1991)
7. Gazi Paşa (2003)
*Bu eserler kronolojik bir sırayla okunmak zorunda değildir; her biri başlı başına bağımsız bir roman olarak da değerlendirilebilir. Ancak tümü birlikte okunduğunda modern Türkiye’nin sancılı doğuşunun, toplumsal dönüşümün ve bireylerin bu süreçteki trajedilerinin bir bütün olarak kavranmasına imkân verir.
Serinin Ana Temaları
Attilâ İlhan bu romanlarda Cumhuriyet öncesinden başlayarak Kurtuluş Savaşı’nı, Cumhuriyet’in ilanını ve sonrasındaki değişimleri, özellikle de tek parti dönemi, çok partili hayata geçiş, soğuk savaş yılları, sağ-sol çatışmaları gibi toplumsal ve siyasal kırılmaları işler.
Bunları yaparken de yalnızca “büyük tarih”i anlatmakla kalmaz; sıradan insanların yaşamları, aşkları, acıları, umutları, ihanetleri üzerinden **“küçük tarih”**i de büyük bir incelikle ortaya koyar. Böylece okuyucu, yalnızca tarihi olayların kuru bir anlatısını değil, o dönemin ruhunu, insanlarının iç dünyalarını da derinlemesine hisseder.
Romanlarda karakterler ve bireysel dramlar
Attilâ İlhan’ın roman dünyası zengin karakter kadrolarıyla dikkat çeker. Örneğin “Bıçağın Ucu”nda Harbiye öğrencisi Suphi’nin trajik aşk hikâyesiyle başlayan serüven, farklı romanlarda başka kahramanların gözünden devam eder. Her kitap, farklı bir karakterin yaşamı etrafında örülürken, bu karakterler bazen diğer romanlarda da yan rollerde çıkar karşımıza.
Bu anlatım tekniği seriye adeta mozaik bir yapı kazandırır. Farklı açılardan bakıldığında aynı dönemin farklı yüzlerini, aynı olayların başka insanların yaşamında nasıl yankılandığını görürüz.
Karakterler çoğu zaman bir ideolojinin peşine düşmüş, hayalleri ve hayal kırıklıkları arasında sıkışmış insanlardır. Böylece Attilâ İlhan hem bir dönem portresi çizer, hem de aşk, sadakat, ihanet, dostluk, yalnızlık, ölüm korkusu gibi evrensel insani temaları işler.
Tarihsel arka plan ve Attilâ İlhan’ın bakış açısı
Attilâ İlhan, romanlarında yalnızca olan biteni anlatmakla kalmaz; tarihsel olayları kendi özgün yorumuyla, bazen eleştirel bazen romantik bir dille yeniden kurar. Özellikle Cumhuriyet’in kuruluş sürecine dair resmi tarih anlatısına farklı bakış açıları getirir.
Reis Paşa ve Gazi Paşa romanlarında Mustafa Kemal Atatürk’ü merkez alan olaylar işlenirken, Attilâ İlhan, Atatürk’ün yalnızlığını, halkla ve arkadaşlarıyla ilişkilerini, büyük idealleri uğruna verdiği kişisel mücadeleyi psikolojik boyutlarıyla da gösterir.
Bu nedenle seriyi okurken sadece “belgesel” bir roman değil, derinlikli bir psikolojik ve sosyolojik roman okumuş oluruz.
Dili ve Anlatımı
Attilâ İlhan’ın şiirlerinden aşina olduğumuz o kendine özgü, zaman zaman lirik zaman zaman sert, bol iç konuşmalı üslubu bu romanlarda da güçlü şekilde hissedilir.
Kimi zaman uzun iç monologlarla kahramanların zihnine gireriz, kimi zaman hızlı diyaloglarla dönemin siyasi tartışmalarına, kahvehane sohbetlerine, meyhane muhabbetlerine konuk oluruz.
Ayrıca İstanbul sokakları, İzmir’in caddeleri, Anadolu’nun kasabaları romanlarda canlı bir şekilde resmedilir; mekânlar adeta bir karakter gibi romanda yer alır.
Neden okunmalı?
Türkiye’nin yakın tarihini yalnızca olaylar düzeyinde değil, insan hikâyeleri üzerinden anlamak için.
Aşk, yalnızlık, idealler, hayal kırıklıkları gibi temalarla kendi hayatımıza da ayna tutmak için.
Attilâ İlhan’ın şiirsel, yer yer sinemasal dilini roman formunda da keşfetmek için.
Bir dönemin İstanbul’unu, meyhanelerini, sokaklarını, politik atmosferini derinlikli bir bakışla görmek için.
Sonuç: Aynanın içindekiler aslında biziz!
Attilâ İlhan, bu seriyi sadece bir dönemin panoraması olarak değil, aynı zamanda bireylerin iç dünyasına, onların aynasına bakış olarak da tasarlar. Çünkü tarih dediğimiz şey, nihayetinde insanların yaşadıkları acıların, mutlulukların, umutların toplamıdır.
Bu yüzden “Aynanın İçindekiler”, hem bir dönemi hem de insanı anlatır. Ve dönüp bize de bir soru sorar: “Sen aynaya baktığında ne görüyorsun?”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder